Çağları, zamanları ve mekanlaştıran tek bir şey vardı: Aşk... En yüce, en kutsal, en saf duyguydu aşk... Cinlerin, perilerin, cadıların, tılsımların, olağanüstü kuvvetli kahramanların, ateşten kalelerin diyarıydı Cabelika ve Cabelisa... Ve bir padişahın güzeller güzeli kızı Mihr-i Münir... Görenlerin akıllarını yitirdiği bir dilber... Ve bir diğer kahraman, Şir-i Dilir... Görenlerin arslan zannettikleri, ejder heybetli bir şehzade... Ve aralarındaki aşk... İşte hikayemizin konusu... XVI.Yüzyılda fantastik eserleriyle bilinen Mehdi’nin dilinde bu hikaye şöyle canlanıyor: ... Kaçan ki Nigar-ı alem bu suretin letafet ü melahatına nazır oldu, bi-ihtiyar olup sine-i ayine-simasından bir ah-ı süz-nak çekip her vech ile aşık-ı zarı ve talib-i didarı oldu. Ahır ihtimam-ı tamamla dellala ısmarladı ki ahar kimseye verme. Her ne bahaya çıkarsa makbulümdür dedi. Andan hamama revane oldu. Amma ateş-i aşkla şöyle pür-hararet oldu ki sinesi külhen gibi Suzan olup ateş-i ah ile hamamı yakıp kül edeyazdı...
Basım Yılı | 2010 |
Baskı Sayısı | 1 |
Cilt Tipi | Ciltsiz |
Kağıt Tipi | 2. Hamur |
Sayfa Sayısı | 288 |
Yazar | Hanife Koncu , Müjgan Çakır |