“Kimse erkekleri yargılamazken, biz kadınlardan işyerinde süper kadın, evde de mükemmel anne olmamız bekleniyor. Ve biz her geçen gün yapayalnız bir hale geliyoruz...” “İnsanlar bana sürekli şunu soruyorlar: Çalışıyor musun? Hayır, gün boyunca piyano çalıyorum! Elbette çalışıyorum. Nerede mi? Tabii ki evde!” “Başka çocuk istemiyorum. Kaldıramayacağım, çocuğa da kendime de haksızlık edeceğim yoksa...” “Bir çocuk sahibi daha olmak zorundaydım. Çünkü sadece tek çocuk yetmiyor. Bir buçuk yılın ardından derin bir nefes aldım ve kendime şöyle dedim: Tamam kızım, hadi şimdi şu işi halledelim...” “Ben çocuklarımı tek başıma büyüttüm, çünkü babaları umursamazdı. Ne onların yetişmesine katkıda bulundu ne de tek kuruş para verdi.” * * * Anne olmak kolay mı? Hele bu devirde! Sürekli nasıl davranmanız gerektiğini anlatan uzmanlar, en ufak bir sabırsızlık ifadesinde bile kötü anne damgası yapıştıran bir toplum, kayıtsız babalar ve her şeye rağmen mutlak bir iyilikle beklentisizce büyütülmeye çalışılan çocuklar... Ve tüm bunların arasında yok olup giden kadınlık... Anneliğe biçilen kutsal görev, onların kaygılarını, korkularını ve pişmanlıklarını görmezden gelmemizi engelliyor olabilir mi? Orna Donath, hayatın getirdikleri karşısında sıkışıp kalsa da asla vazgeçmeyen kadınları cesurca anlatıyor.