“Güneş, radyonun binasından çıkarken sanki artık eski Güneş olmadığını hissetti. Yaşama sevinci, geleceğe ait umutları, beklentileri… Hiçbir şeyi yoktu. Yaşamak sadece nefes almaktan ibaret gibiydi. Kendisini bu dünyaya, bu coğrafyaya ve bu insanlara yabancı buldu. Garip olanı; bunca zaman toplumdaki dezenformasyonu çok düşünmemiş, gözünün önünde cereyan eden olumsuzluklara yeterince tepki vermemiş ve başını belaya sokmamak için de tepkisini dahi içinde yaşamış biriyken, yaşadığı kayıp ve aradığı adaleti bulamaması onu farklı birine dönüştürmek üzereydi.” Adaleti neden hukuki bir kavram olarak düşünmek yerine bir duygu olarak tanımlarız? Hüzün, sevinç, korku, keder gibi bir şey midir adalet? Adaletin tecelli etmesini uzun süre bekleyen ama beklentilerinin boşa çıktığını gören Güneş, adaletin neden bir “duygu” olduğunu iç hesaplaşmalarıyla hepimize tekrar tekrar gösteriyor. Adaletin Şafağında hepimizi adalet üzerine düşünmeye sevk ediyor.
Tanıtım Metni