Anadolu’daki Bizans kentlerinin ortak kaderi zamanın ve insanın yıpratıcı etkisine maruz kalmaları sebebiyle özgün karakterlerini koruyamamalarıdır. Siyasi gelişmelere bağlı olarak önemini yitirebilen veya süreç içerisinde metruk vaziyetiyle harabe topluluğuna dönüşen yerleşim birimlerinin üzerine yeni binaların inşası, geçmişin kültürünü ve sanatını idrak etmemizi zorlaştıran faktörler arasında ilk akla gelenlerdendir. Bu sebeple aslî halini nispeten iyi koruyabilmiş yerleşkelerin özenle korunmasının önemi daha da iyi anlaşılmalıdır. Kapadokya bölgesinde yer alan Aksaray’ın Güzelyurt İlçesi de bu çerçevede Ortaçağ’ait özgün dokusunu oldukça iyi muhafaza eden bir yerleşimdir. Ortodoks inancının temellerini atan kilise babalarından biri olan Kapadokya’lı Hagios Gregorios Theologos Nazianzos’un da bu havalide yetişmesi sebebiyle Güzelyurt’un dini bakımdan önemi artmış, Bizans dönemi sanatı ve mimarisini yansıtan önemli eserler inşa edilmiştir. Türk hâkimiyetinde büyük çoğunluğu hristiyan olan kent popülâsyonunun değişikliğe uğramaması, ayrıca daha geç devirde gelen Türk nüfusun Yukarı Mahalle’yi kurarak özgün dokuya müdahale etmemesi, mübadeleye kadar buradaki eserlerin bir şekilde devam eden işlevi Bizans dönemi eserlerinin muhafazasında etkili olmuştur. Bu bakımdan Bizans sanatının Orta Anadolu’ya has mahallî karakterini, manastır hayatını ve yapı repertuarının bir kısmını bütüncül bir bakış açısıyla tek bir ilçedeki kültürel miras üzerinden okuyabilmek oldukça özel ve heyecan vericidir. Türk idaresinde eserlerin işlevini kaybetmemesi sebebiyle söz konusu mimari dokunun sürdürülebilir aktarımı, hoşgörü çerçevesinde sanatsal ve kültürel birlikteliğin fizîki bir kanıtı halinde yorumlanmalıdır.