“Bihruz Bey ertesi sabah saat on bire doğru gözlerini tatlı uykudan açtığı zaman, odanın içerisini ışık içinde görünce aşırı bir heyecan ve sevinç içinde yatağından fırladı, pencerelerin perdelerini kaldırdı, bir pencere açtı, dışarıya doğru bir baktı. Bakışlarının karşılaştığı güzel manzara, geceki durumun tam tersiydi. Geceleyin öfkeler, şiddetler içinde ağlayıp feryat eden tabiat adlı nazlı güzel, etrafında henüz kurumamış olan gözyaşlarından dolayı mahcubiyetini gizleyemediği halde güzel güzel tebessüm ediyordu.” Araba Sevdası, Tanzimat Dönemi’nin olduğu kadar Türk roman tarihinin de en önemli eserlerindendir. Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre edebiyat tarihimizde bu roman kadar ismiyle müsemma bir eser bulmak çok zordur. Jale Parla ise Araba Sevdası’nın edebiyatımızın gerçek anlamda ilk modern romanı olduğunu belirtir. Önce Servet-i Fünun mecmuasında tefrika edilen ve ardından kitaplaştırılan Araba Sevdası, edebiyat tarihimizin ilk “realist” romanı kabul edilmektedir. Sultan Abdülaziz döneminde yaşanan trajikomik bir aşk hikâyesine odaklanan Araba Sevdası, romanımızdaki ilk alafranga tiplerden birini içermesi bakımından, ele aldığı tema ve bu özgün temanın işleyişindeki zengin üslupla ön plana çıkar. Recaizade Mahmut Ekrem, “klasik” vasfına sahip bu eserinde mirasyedi ve alafranga bir tip olan Bihruz Bey’in kişiliğinde Batılılaşma sancılarımızı ironik bir üslupla işlemiştir. Araba Sevdası, aynı zamanda edebiyat tarihimizin ilk “resimli” romanıdır. Romanın sadeleştirilmiş bu baskısında, kitabın orijinalinde yer alan resimlere yer verilmiş ve bu sayede roman görsel anlamda da zenginleştirilmiştir.
Tanıtım Metni