"Nasıl bir yaratıksın? Canavar mısın nesin? Haydi çık ortaya! Göster kendini! Canavar mısın? Nesin?" diye bağırmasına kendisi de şaştı. Yoksa böyle bağırmakla bilmeden bir gerçeğe mi değinmişti? Olabilir. Canavar da olabilir. Niçin olmasın? Bir süre bekledi. Hiçbir ses gelmedi. Hiçbir nesne kendini göstermedi. Hiçbir devinim olmadı. Ama ortalığı sanki ürkütücü bir dinginlik, bir sessizlik sarmıştı. Bu durgunluk bir süre sonra çıkan esintiyle dağılıverdi. Giderek güçlenen esinti tüm otları, ağaçları bir süre salladı. Aydın düşmemek için üzerinde oturduğu dala sımsıkı sarıldı. Önceki yerine doğru yavaş yavaş kayarak indi. Az ileride çapı dar bir burgacın hızla geçip gittiğini gördü. Burgaç genişleye genişleye uzaklaşırken tozları, kuru yaprakları, saman atıklarını döndüre döndüre göğe doğru çıkarıyordu. Geçen yıl kentin bir bölümünün sokakları kurbağa yavruları ile dolmuştu. Sanki gökten kurbağa yağmıştı. Babası güçlü bir burgacın bir gölden bu yavruları soğurarak aldığını, burgaç çözülünce kurbağa yavrularının kente düştüklerini anlatmıştı.