Türk Devletinin yaşam sırrı, Cumhuriyetten önceki Osmanlı Devletinde özgüvenin kibre dönüşmesi, kibrin aymazlığa bürünmesi evrelerinde unutulmuş gitmişti. Yaşam sırrının unutuluşu yok oluşa götürüyordu onu. Sona bir adım kala Mustafa Kemal adlı bir bilirkişi çıktı ortaya. Yitmekte olan o sırrı, yüreğindeki yurt sevgisine zekâsının enerjisini katarak keşfetmişti. Türk Devletini yeniden yaşama geçirmenin en iyi aracı Cumhuriyet Güneşiydi. Ne var ki o mutluluk, ululuk güneşi, rezeleri körlenmiş, kilidi yuvasında erimiş, ışık sızdırmayan, paslı, koca, kalın bir demir kapının ardındaydı. Bu kapıyı açıp aydınlığı yakalamak olanaksız gibiydi. Olanaksızı tanımıyordu özgürlük âşığı o insanlar. Mustafa Kemal‘in önderliğinde, yürek karartıcı, umut kırıcı o kara kapıyı yıkabilme başarısını bedenlerinin her hücresinde yokluğun, yorgunluğun; kanın, gözyaşının dayanılmaz sancılarım duya duya, zorlu, yıpratıcı bir uğraş vererek elde ettiler. Böylece vardıkları Cumhuriyet Güneşini sonraki kuşaklara kıvançla bıraktılar.