İnsan hak ve özgürlüklerinin temelini "insan onuru" bağlı ilkeler manzumesi oluşturur. Gelinen aşamada, bu ilkeler modern hukukta supra-pozitif olma niteliğinden sıyrılmış, somut ve fonksiyonel birer kategori haline gelmişlerdir. Çalışmada işkence kavramı, gerek teorik gerek pratik boyutlarıyla insan onuru üst kategorisine bağlı ilkeler bakımından bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
İşkence muamelesi, çalışmada ne salt ahlaki boyuta ne de salt normatif boyuta indirgenmiş, muamele her iki açıdan da tartışmaya açılmıştır. Ahlaki olarak kimi durumlarda işkenceye ilişkin zor bir karar anı bulunmaktadır. Esasen işkencenin ahlaki boyutu öyle kolay karar verilebilecek bir "an"a işaret etmemektedir. İşkencenin normatif boyutta çözümlenmesi daha kolay olmaktadır. Gerçekten de normatif boyutuyla işkencenin yasaklanması yalnızca bir hukuk ihdası tekniğine bakmaktadır. Ancak ne olursa olsun, çalışmada neticede "işkence yasağı" mutlak olarak savunulmuştur.
İşte bu çalışma işkence kavramını bir nebze de olsa berraklaştırmak ve bu doğrultuda işkencenin reel varlığına dikkat çekmek için yazılmıştır. Bu bağlamda kavramsal çerçeve irdelenerek anayasal ve Sözleşmesel dinamikler ortaya konulmaya çalışılmıştır. İşkence yasağı kavramdan norma yönelen bir yaklaşımla irdelenmiştir. Böyle olmakla güçlü ve operatif insan onuru için işkence yasağı kapsamında bir dil geliştirmeye odaklanılmıştır. Bu dil sayesinde, işkence yasağına ilişkin kavramsal ifade; günümüzde acı ve ıstırap hakkında ahlaki ve normatif yargılarda bulunmak için kültürler üstü bir işlevsel değer inşa edilmeye gayret edilmiştir.