Askeri Darbenin zihni kalıplarıyla hazırlanan 1982 Anayasası, yürürlüğe girişinden bugüne kadar geçirdiği tüm değişikliklere rağmen, olağanüstü rejime ilişkin hükümleri ile daha da derinleşen otoriter ruhundan kurtulamadı. Geçirdiği değişiklikler kapsamında Anayasa'nın, olağanüstü rejimi hukuk dışına çıkaran, yargı muafiyeti getiren düzenlemelerine hiçbir şekilde dokunulmadı.
Anayasa ve diğer ilgili mevzuat, olağanüstü halde yargısal denetim yollarını kapatan hükümleriyle, doğrudan iç hukuk yollarını tüketmeyi engellediği için geçmişte, Türkiye'nin Olağanüstü Hal Bölgesi'nden yoğun bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılan başvuruların çoğu, iç hukuk yollarını tüketme koşulunu yerine getirmeden yapıldı. Bu şartlarda önüne gelen başvurular bakımından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi organları, iç hukuk yollarını tüketme koşulunun aşılmasını sağlayan kabuledilebilirlik kararlarını verdi. Bu kararlar yoluyla, olağanüstü rejime ilişkin kriterleri içeren sözleşme sistemi, Türkiye'de, olağanüstü rejim açısından doğrudan uygulanma özelliği kazandı.
Son zamanlarda, tüm ülkede uzatılan olağanüstü rejim ve uygulaması, Anayasal düzen açısından demokratik yönelimi ortadan kaldıran bir etki yarattı ve bir kez daha Anayasa'nın otoriter yüzünü belirgin kıldı. Anayasa şikayeti yoluyla, hak ve özgürlükleri koruma işlevini daha etkili biçimiyle üstlenen Anayasa Mahkemesi, bu işlevi gerçekleştirmenin çok uzağında kaldı. Olağanüstü rejim uygulamalarından kaynaklı hak ihlallerinde, ulusalüstü korumadan yararlanmak için anayasa şikayetinin bir iç hukuk yolu olma özelliğini sürdürüp sürdüremeyeceği, Türkiye'nin başlıca güncel hukuksal tartışma konularından biri oldu.