Aylarca kendi kendime düşündüm; geceler boyu onulmaz hayaller kurdum. Sık sık geçmişe döndüm, zaman tünelinde gezintilere çıktım. Bitmez gözüyle bakılan uzun seneler, nasıl da kayan bir yıldız gibi akıp gitmiş. Belleğimde dolanıp duran siyah beyaz anıları bir araya getirebilir miydim? Yoksa anıların oluşturduğu bir girdabın içinde debelenip kaybolur muydum? Uçup giden kocaman yıllar, o yılların kahramanları; canımı yakar, içimi acıtır mıydı acaba? Geçmişle övünüp geleceği kotarmak da istemiyordum. Tüm bunları üst üste koyunca şu kanıya vardım: Bu güzel yaşanmışlıklar, geçmişin tozlu raflarında unutulup gidemezdi. Sonra kararımı verdim; kırık dökük anıları bir araya getirip siyah beyaz da olsa bir tablo çıkarmalıydım ortaya. O anılarla kahramanlarını günümüze ve geleceğe taşımalıydım. O zaman, içim de acısa, canım da yansa yazmalıyım dedim ve işe koyuldum. Sürçü lisan eylediysem affola…