“Eski biyografi” ve “yeni biyografi” arasındaki tartışmalara feda edilmemesi gereken bir hususiyet yeri gelmişken ifade edilmelidir. Biyografik tarih anlatılarında asıl mesele; mevzu ittihaz edilen insanın şu ya da bu yönlerinin ele alınıp alınmamasından ziyade “hakikate”, “gerçeğe” ne kadar yaklaşılabildiğidir. Tam, yalın, pür ve mutlak (absolute) hakikat imkânsızdır. Biyografik tarih anlatılarında; mizacı, kişiliği, karakteri, eylemleri-söylemleri büyük oranda uyumlu ve tutarlı, ilahi bir lütuf olmak üzere ve şahsi gayretiyle sahtesinin yerine “gerçek kendilik” sahibi olmak noktasında ciddi mesafe kat etmiş; “sorumluluk sahibi”, “hakkaniyetli”, “erdemli”, “ahlaklı”, “iyi”, “önemli”, “başarılı” ve tüm bu “pozitif kişilik özelliklerinin” yansımaları olarak başta şahsına, ailesine, çevresine ve içinde yaşadığı topluma pek çok bakımdan müspet katkılar sağlamış bir şahsiyetin hakkını teslim etmemek de o derecede bir arıza ve haksızlık değil midir? Böyle özelliklere gerçekten büyük oranda sahip olan; mizacı, kişiliği ve karakteri pozitif; psikolojik göstergeleri ortalama ve ortalamanın üzerinde “sağlıklı” bir tarihî şahsiyetin biyografisinde zorlama ve kasıtlı “psikopatolojik” unsurlar arayıp teşhisler koyarak etiketlemeye çalışmak birinci sınıfından bir “müfterilik” ve sahte bir psikopatografik inşa ise; “gerçekliğe” uygun tespitlerin yazılması ne “idolleştirme” ne de “kahramanlaştırma” sayılmalıdır.
Tanıtım Metni