Uzak geçmişten süzülüp gelen ‘Neşideler Neşidesi’ydi Gaye. Ben, eski, mutlu bir Amerikan filmi: Kahramanlarının aptallık derecesinde saf ve iyi niyetli oldukları o stüdyo filmlerinin sahte yağmurlu sokakları kadar içli, aşk dışında hiçbir seçeneğe yüz vermeden korkusuzca sigara içen jönleri kadar kararlıydım. Gözükaraydım. Aynaya baktığımda tanınmayacak kadar değişmiş olduğumu gördüm Gaye bana baktığında ne görüyorsa o olmuştum. Başka insanlarla yaşarken varlığını hissettiğim kuşkulardan örülmüş o şeffaf duvarın eriyip gittiğini hissetmiştim. Kendimi...Şu evrende yapayalnız olmadığımı...Şu anlam veremediğim hayatın içinde zavallı bir nokta olmadığını...Hissetmiştim. Günahlar zamanaşımına uğrar mı? Suçlar belki...ama günahlar? Kendine biçtiği rolü oynadığı mutsuz evliliğini -kendine rağmen- sürdüren ve üçlü bir aşk ilişkisinde İzzet ile Gaye’nin yanında geçmişini arayan başarısız bir yazar: Önder; aynı mutsuz evlilikten -geçerli bir yolla olmasa da- sıyrılmaya çalışan Defne; dört kişinin yaşamını değiştiren garip bir intihar. Mahkûm edildiğimiz yüzeysel hayatların dibinden akan karanlık suların sesine kulak veren bir psikolojik roman. Türkiye’de, şehirde erkek olmanın alçaklığını ve yüceliğini baba figürüyle hesaplaşarak sorgulayan Murat Gülsoy, sıradan kötülüğün sırlarını arıyor. Tanıtım Metni