Bilimi yöntemli ve süreklilik arz eden bir gerçeklik arayışı olarak tanımladığımızda aslında gerçeklik karşısındaki çaresizliğimizi de kabul etmiş oluruz. Gerçekliğin ne olduğunun cevabını verebilmek, pozitif bilimler ve bilgi felsefesi (epistemoloji) için dahi bu kadar zorken, acaba geçmişte yaşanan somut bir olaya ait tarihsel gerçekliğe ceza hakimi mutlak şekilde ulaşabilir mi? Bu zorluk ceza muhakemesinin nihai amacının maddi gerçekliği açığa çıkarma olarak kabul edilmesini engeller mi? Hakimin şahsi kanaati gerçekliğe mi yoksa objektif muhtemelliğe mi dayanır? Bir vakıa ne zaman ispatlanmış olarak kabul edilebilir? Hakimin bu kanaati ne ölçüde denetlenebilir bir olgudur? Ceza muhakemesinin gerçeklik arayışında in dubio pro reo ilkesi nasıl bir ihtiyacı karşılamak için ortaya atılmış, nasıl açıkça yazılı olarak düzenlenmeden yüzyıllardır uygulana gelmiştir? Elbette bu çalışmanın bu soruların tamamına cevap verebilme gibi bir iddiası olamaz, sadece bu tartışmaya bir tuğla koyabilme amacı güder.
- İlkenin Anlamı, Hukuki Niteliği ve Uygulanabilme Koşulları
- İlkenin Geçerliliğine Dair Dayanaklar
- Uygulama Alanı, Özellikle Yargılama Koşullarında Uygulanabilirliği
- Anglo-Amerikan, Fransız ve Alman Yargı Sistemlerindeki Yeri
- Ceza Muhakemesinde İspat Ölçüsü ve İspat Yükü Sorunları
- Hakimin Kanaatinin Objektif ve Sübjektif Unsurları
- Emareye Dayalı İspat ile İlke Arasındaki İlişki
- Kuşku Açısından Özellik Arz Eden Delil Türleri ve Delil Değerleri
- Kanaatle Gerçekliğin Bir Arada Bulunabilirliği
- Hakimin İkna Olması ve Gerekçe
- Yargıtay'ın Hakimin Şahsi Kanaatini Denetleme Yetkisi