Elbette, bu azgın okyanusta sadece bir saman çöpüyüz ama her şey bitmiş değil, sadece fırtınanın merkezine ulaşmaya çalışmalıyız. Aimé Césaire Une Tempest Gökyüzünü kırmızı bir öfke kaplıyor, dalgalar köpürüyor, su yükseliyor, kuşlar çılgına dönüyor. Rüzgârlar, Dünya’nın ekosistemlerinin yıkımı, insan olmayanların köleleştirilmesi, savaşlar, sosyal eşitsizlik, ırk ayrımcılığı ve kadınların ezilmesi etrafında dönüyor. Türlerin altıncı kitlesel yok oluşu yolda, kimyasal kirlilik akiferlere ve göbek kordonlarına nüfuz ediyor, küresel ısınma artıyor ve dünya dengesinde adaletsizlik devam ediyor. Şiddet mürettebata yayılıyor, zincirlenmiş cesetler denizin derinliklerine terk ediliyor ve kahverengi eller umut arıyor. Gökler yüksek sesle ve sertçe gürlüyor, dünya gemisi modern bir fırtınanın ortasında. Bu fırtınayla nasıl yüzleşmeli? Hangi rotayı takip etmeli? Bu kitap, Karayipleri düşünce denizi haline getirmesi özelliğiyle rota arayışına bir katkıdır. 16. yüzyılın Avrupalıları için, takımadaların ilk sakinlerinin adı olan “Karayip” kelimesi, vahşileri ve yamyamları tanımlıyordu. Shakespeare’in La Tempête kitabındaki Caliban karakteri gibi, “Karayip”, Avrupa kolonizasyonları ve bilimleri tarafından kontrolü ekonomik kârların ve nesnel bilginin ortaya çıkmasına yol açacak akıldan yoksun bir varlık anlamına geliyordu. Bu kolonyal bakış açısı, bugün Karayipler’in dünya dışındaki nüfusu azalmış bir kum parçası olarak turistik temsilinde varlığını sürdürüyor. Ekolojiyi Karayip dünyasının perspektifinden düşünmek, Karayipli erkek ve kadınların dünya hakkında konuştukları, hareket ettikleri ve düşündükleri ve Dünya’da yaşadıkları inancıyla yönlendirilen bu turistik bakış açısının tersine çevrilmesidir.
Tanıtım Metni