Aydınlanmadan beri din süreçleri dümdüz, kırıksız bir ilerleme çizgisi şeklinde hikaye edilmektedir. Buna göre totemizm, animizm ve paganizm gibi pratiklerle başlayıp tektanrıcılıkla devam eden bu gelişmenin bir yerinde insanlar nihayet, yaşadıkları her şeyi bir daha dönmemek üzere arkalarında bırakırcasına kendilerini keşfetmişlerdir. Hegel, Marx, Comte gibi yazarlarda tarih, her birinde kendine özgü şekilde bir mutlu sona sahiptir.
İyi ama bunlar niçin geride kalmış hikayeler olsunlar? Totemler, Yunan tanrıları ve hurafeler bizi gerçekten bıraktılar mı? Bugün de astrolojilerimiz, komplo teorilerimiz, Olimpos tanrıları kadar ölümsüz ve mutlu starlarımız, güçlü ve yanılmaz önderlerimiz, görüşleri revize edilemez fikir babalarımız var ve modern totemler hala, kutsal soyumuzun ve toplumsal birliğimizin sembolleri olarak bizi gözetliyorlar. Bunların geçmişte kalanlardan farkı ne?
Bilgide geldiğimiz seviye hala, kuramların gözlemden çok inanma isteği ve değer yargılarıyla dolu olmasının garantisi değil. Din süreçlerini konu alan hikayelerdeki temel varsayımların nereye kadar gözlem ürünü sonuçlar olduklarını bilmiyoruz. Neden doğaya dönük dinsel bir açıklama peşinde olduklarını düşünürüz insanların? Bu, doğru olması muhtemel bir spekülasyon mu sadece, yoksa bu konuda elimizde ciddi gözlem verileri var mı? Ya düşünmemişse insanların çoğunluğu? Sonra tek bir Tanrıya inanmışlar; neden insanlar diğer tanrıları bırakmaya karar versinler ki? Hayatın olumsuzlukları karşısında insanlar öte dünya avuntusuna başvurmuşlar; neden böyle yapsınlar ki? Bir başka dünya hayali bu durumdaki insanın aklına gelecek en son şey. Hem, insanların bir Tanrıya gitmeleri için ille de morallerinin bozuk olması gerektiğini nereden çıkartıyoruz?
Basım Yılı | 2011 |
Baskı Sayısı | 1 |
Cilt Tipi | Ciltsiz |
Kağıt Tipi | 2. Hamur |
Sayfa Sayısı | 405 |
Yazar | Gürbüz Bahadır |