Peki ya aslımız, bizi bir araya getiren o hiç görmediğimiz, ancak tahminde bulunduğumuz hiçlik, boşluk, önceden var olan ya da adı her neyse o sis bulutu, o neydi, neredeydi? Dostum bazen, ki biliyorum zor oluyor; ama oradan bakmaya çalışıyorum, o cevapsızlık girdabında kendimi buluyorum. O tozu yutuyorum, her şeyin ve hiçbir şeyin, anlamın ve tam da bu yolda ilerlediğim için anlamsızlığın şerbetinden içiyorum. İşte o zaman terliyorum, kan tükürüyorum, her şey lağım kokuyor. Tüm bu akışın anlamı ne diyorum. Daha cevapsızlığın nedenini ve cevapsızlığı cevaplayamamışken, tüm bu koşuşturmalar bana yüzeysel, saçma, boş, gereksiz tepinme gibi geliyor. Evet, boş, o zaman bulduğum tek sözcük, boş oluyor. Benim film endüstrisi başkanı olmam boş, ya da senin polis olman, şu an bu masada oturmamız boş, senin yarın çocuklarının başını okşaman, ekilen tarladan gelen mahsul boş, gökdelenden kendini atan adam ya da bir süpermarkette rafları didikleyen kişi ve bunu ona öğütleyen istem, Betty’nin gözlerini maviye dönüştürmesi, eski çağlarda fatihlerin yaptığı savaşlar, kurulan medeniyet ve daha kurulmadan sönmeye yüz tutmuş olanlar, bir kuşun kanat çırpması boş, kurtçuğun elma içindeki serüveni, örümceğin ördüğü ağ, taze gelinin heyecanı, yeni doğan bebeğin kokusu ve savaşta ölen nice bebeğin ve bebekleri öldürene karşı verilen adaletsiz hükümler, karnını tıka basa dolduran adam ve açlıktan ölen niceleri, soğuktan donanlar ve bunu dramatize ederek daha fazla kazanmak için yaptığımız filmler, bir entelektüelin bildiği her şey boş ya da kör bir cahilin halinden duyduğu memnuniyet ya da memnuniyetsizlik boş, sevgilimin kulağıma fısıldadığı aşk sözleri ya da yüreğime hançer saplar gibi beni reddedişi, korkmam boş, korkmamam boş, ya da korkmadığımdan ötürü korkmam boş, gezegenin dönmesi, güneşin ışıltısı, yıldızların hareketi, açlıktan karnı guruldayan birinin açtığı konserve kutusu, hepsi boş. Ölmem boş, biri ölürken ona üzülmem ya da bunun hiç umurumda olmaması boş. Saçma, evet çok saçma, gülünç duruma düşmek ya da takdir toplamak, aldığımız ödüller, başarısızlıkta yaşadığımız hayal kırıklığı, hedeflediğimiz yere ulaşamadıktan sonra hüngür hüngür ağlarken döktüğümüz gözyaşı, tıpkı yağmur taneleri gibi boş, mevsimin soğuk olması ya da sıcak olması, herkesin içinde çırılçıplak soyunup gülünç hareketler yapmak ve insanların bunun karşısında duyduğu o sevinç, bu sevincin oluşturduğu gözlerdeki o parlama. Rıza’nın kapalı kutu olması, ki onu günahım kadar sevmem, Selma olmasa katlanamazdım ona, ya da Zacharry’nin iyi bir tesisatçı olması, hepsi boş. Adalet, adaletsizlik, sevgi, nefret, aşk, ilgisizlik, dinginlik veya öfke, acı, ıstırap, hüzün veya sevinç, özlem veya bıkkınlık ve yarattığımız onca nesne, hepsi boş. Benim şu an senin karşında olmam belki bir rastlantı belki bir kader.
Şinasi Türmüş ilk romanı Efendi Hazretleri ve Clark'ta bir yandan yepyeni (ve son derece keyifli!) edebi bir üslup ortaya koyuyor, bir yandan da hayal gücünüzü kamçılayacak, çağdaş bir masala davet ediyor sizi.
Basım Yılı | 2016 |
Baskı Sayısı | 1 |
Cilt Tipi | Ciltsiz |
Kağıt Tipi | 2. Hamur |
Sayfa Sayısı | 184 |
Yazar | Şinasi Türmüş |