Aristoteles’e göre kendi yaşamlarına hizmet eden her araç insanlar tarafından mülk edinilebilir; hattaköleleştirilmiş diğer insanlar da buna dâhildir. Locke’a gelindiğinde mülkiyet hâlâ özgürlükle ilintilisayılmakla birlikte, emek ve çalışma değersiz olmaktan çıkmış, bizzat Tanrı tarafından herkes için emredilenşeyler hâline gelmiştir. Ona göre emek, dünyanın ham ve insan için yararsız malzemesini değerli kılandönüştürücü güçtür.Rousseau uygarlığın da yozlaşmanın da başlangıcını özel mülkiyetin ortaya çıktığı âna tarihler.Rousseau’nun tersine, Hegel, uygarlığın gelişmesi ile insanın olumlu niteliklerini gerçekleştirerek iyileşmesiarasında doğrusal bir ilişki olduğuna inanır; toplumsal yaşam içerisinde mülkiyeti en temel hak olarak görür vemülkiyetin kaldırılması düşüncesine şiddetle karşı çıkar.Marx’a göre insanlık tarihinin hareket ettiricisi, emeğin sorumluları ile mülkiyetin sahipleri arasındaki çelişkive gerilimdir. Anarşist kuramcı Proudhon’a göre emek asla mülkiyet hakkı yaratmaz; o bunu “Mülkiyethırsızlıktır!” sözüyle ifade eder.Bu kitapta, Platon’dan Locke’a; Hegel’den Marx’a ‘emek’ ve ‘mülkiyet’ kavramlarının felsefi soykütüğünegirişilmektedir. Filozoflar arasındaki benzerlik ve farklılıklar gösterilerek, felsefe tarihinin hem kendi içindeçelişen hem de bütünleşen yapısı açık bir dille sergilenmektedir. “Filozofların Gözünden” serisi tüm okurlariçin kılavuz niteliğindedir.
Tanıtım Metni