Ordinov, her zaman sessiz dingin ve içe dönük bir yaşam sürmüştü. Üç yıl kadar önceydi. O tarihte doktorasını verip olanaklar ölçüsünde bir başıboşluğa ulaştıktan sonra, o zamana kadar sadece adını duyduğu bir yaşlı adamın evine gidip kapısını çaldı. Resmi üniformalı uşağı, efendisine geldiğini söylemeye bin bir güçlükle razı etti. Uşağın dönüşünü epeyce bekledi. Sonra o güne dek her nasılsa yıkılmadan kalabilmiş, yüksek tavanlı, loş ve içinde eşya bulunmayan, tüm tarihsel eski aile konaklarında mutlaka bulunan, insanın canını burnundan getiren bir büyük salona alındı. Orada kendisini, babasının yakın dostu ve meslektaşı olan göğsü nişanlarla kaplı ak saçlı vasisi karşıladı... Yaşlı adam ona biraz para verdi. Bu para miktar olarak oldukça önemsiz sayılırdı. Bu, Ordinov'un dedelerinden kalmıştı. İcra kanalı aracılığıyla dedelerinin satılan mallarının parasıydı. Ordinov denilen memurcuk, bu parayı büyük bir kayıtsızlık içinde aldı. Her türlü parasal işleriyle uğraşan adamla bir daha buluşmamak kayıt ve koşuluyla vedalaşarak çıktı sokağa... Buz gibi, insanın iliklerini titreten, sisli bir güz akşamıydı. Delikanlı düşünceliydi nedense. Nedenini anlayamadığı bir sıkıntıyla yüreği eziliyordu. Bakışları alevlenmiş, ateşi yükselmişti ve tir tir titreyerek sıtmayı andıran bir nöbet geçiriyordu. Yolda, elindeki parayla kıt kanaat da olsa ne kadar yaşam süreceğini ölçüp biçti. Herhalde iki üç yıl, belki de dört yıl idare edebilirdi. Çevre kararmış, yağmur hafif hafif atıştırmaya başlamıştı. Ev aramaya koyuldu. Yağmur altında odayı beğendi. Kirasını konuşup anlaştı. Bir saat kadar geçti geçmedi, taşındı oraya.
Tanıtım Metni