“...Güneş 18 Mayıs’ın sabahında, Kırım’ın masum ve günahsız insanlarının göğüs kafeslerine yürekleri yakarak doğmak zorundaydı. Güneş, yanakları öpülen çocuk yüzlerine, muhteşem gülüşlerine açılan bir ayna gibi doğmaya alışıktı. Bu sabah garip bir şekilde, kendini bile ısıtamadığına kendi bile şaşırıyordu. İlk kamyondan kısa boylu, boyuna göre iri cüsseli ve bu cüsseye göre yuvarlak bir kafa, sarı kaşlar, sarı saçlar ve seyrek sarkmış bıyıkları ile üsteğmen, kendini beğendiğinden kendi kendine bakarak, büyük bir güvenle çamurlar içerisinde çizmeleri ile kamyonun şoför mahallinde iniyordu. Etrafına bakındı, askerlerin bazıları alkolün etkisi ile, kamyon kasalarından inerlerken, mayıs ayının sisi ile ıslanmış yerlerde kayarak düşüyorlardı. Victor üsteğmen, uyuşmuş ayaklarını sağa, sola salladı. Bir çömelip kalktı. Elindeki kırbacı şaklatarak canlarını yakacağı insanlar aklına geldikçe çürük ve sigaradan saçları gibi sararmış pis ve eksik dişleri ile sırıtıyordu. Etrafına bön bön bakıyordu. Bu kontrolsüz bakışlarının sebebi olan alkol şişesini ağzına dikti. Çoğu iri yapılı, elbiseleri dökülen, bazılarının parçalanmış postalları ile zalim Stalin’in askerleri, ölüm için adres sormayan mermilerden kurtulmanın (Savaşın içinde olmadıkları) sevinci ile kahkahaları hayvan anırmalarına benziyordu...”
Tanıtım Metni