Geleneksel kültürümüzde, insanın ne yazdığından çok, ne yaptığına bakılır, ona göre değerlendirilirdi. Eğitimimiz de, bilgi edindirmekten çok, kişilik ve bir kimlik kazandırmaya yönelikti. Bu eğitimin en önemli yönlerinden biri tekke ve tarikatlardı. Oralarda insanlar, kitaplardan okumaktan çok, sohbetlerde bulunur ve mürşit ile aynileşmeye dayalı bir kimlik eğitimi almaya çalışırlardı. Burada mürşit öğretmendir ve kişilik eğitiminin en sağlıklı yolu örnek kişiliklerle yani öğretmenle özdeşleşmektir. İşte Galip Erdem, bu çizgide bir öğretmendi. Yakın çevresinin kendisini şeyhimiz diye çağırması, sıcak bir yakınlığın altındaki bu gerçeğe dayanıyordu.
Tanıtım Metni