Güvercindeki Sır
Bin nasihatı tütün gibi ezip,
Damarları al al esen bir rüzgâr,
Sokaklar, caddeler, mezarlar dar,
Bin nasihatı bir musibet gibi içip,
Zamanı, kor ateşlere sürükleyen yâr,
Başında gül kokuları, can korkuları var.
...
Biraz Sen Bulaştır Bana
Kadın beni öyle bir çarptı ki yere gövdemin tuzla buz olduğunu hissettim. Demek kıymetli bir şeyin kırılması böyle oluyormuş? Basit bir metanın kırılması bu kadar ağırken bir kalbin kırılması nasıl olur? Kim bilir... Kadın parçalarımın birkaçını yerden aldı. Sağ elindeki büyük parçamı bileğine götürdü. Ne acınası şey! Bir gün hayata gül olurken ertesi gün ölüme diken olmak... Affetmiyorum kendimi. Ben bu düşünceler içinde boğuşurken kadın ağlamaklı ses tonuyla konuşmaktaydı.
...
Anlamlandırma, Anla
Gözüm kaldı, amansız dünya malında,
Ne yaşadıysak yalnız dünya namına.
İçimdeki, hasret meyvesi dalında,
Sözle saldırıyorum bahar damına.
Ne çıkarsa kâr, haramı karıştırma,
Başımın altındaki korkunç gölgeye.
Alın akıyla ulaştığım bölgeye,
Kendine, sakın yaramı alıştırma.
Herkes kırar mı sevdiğini, sevdikçe?
Herkes ulaşır değil mi diledikçe?
Yalnız seveceğin dilenci değilse,
Verme aşkı, muhtacın bile eğilse.
Elbet kırar, gözde tek kendisi varsa,
Kırılan kişi olmalı, maşuk harsa.
Gönül muhip bir sese sığmaz, ses darsa,
Sözün tunç çağı, hasretin aç bir arsa.
...
Karanlığın İçinden
Birkaç kuruş masaya zorla bıraktım.Bırakmasam bir dahaki gelişime ne içeri girebilir ne de buranın çayını hayatımın sonuna kadar içebilirdim. Bununla beraber arkamdan düzenbaz, tokatçı, üç kuruşu bile veremeden kaçan bir sefil denirdi. Hem bu yaşımda hem tam hayatımı dengeye getirmeye çalışırken böyle büyük ithamlar itibarımı zedelerdi. Kendi kendime güldüm. “İtibar” kelimesini nerede, kimden duymuştum acaba? Kelimenin gerçekten ağırlığı, saygınlığı vardı. Bazı kelimelerin telaffuz edildiğinde ağızda böyle kekremsi bir tat bırakmasına nispeten bambaşka bir histi bu. “Keşke” dedim kendi kendime “Keşke her kelime böyle dokunsa ruha...” Düşüncelerin süratle aklımın caddelerinde dolaşması hiç bitmeyecek gibiydi. Bıraktım pisti onlara. İstedikleri gibi lastik yaksınlar. Yorulmuştum mücadele etmekten! Yürüyordum. Hayata bunun için gelmişim gibi. Kendime karamsar, kendime karanlık bir yönden bakarak!
...
Yurdunu Kaybetmiş Bir Asker
Fazladanolmasa da basit bazı cümlelerdi,
İnsanı hayata katan.
Nasılsın? Her şey yolunda mı?
Öyle boşlukları dolduran, kimsenin çekinmediği,
Söylerken gücenmek namına,
Hiçbir iz bırakmayan türden cümleler.
İyi uyudun mu? Sıhhatin nasıl?
Sabretmesini bilen, özleyip de dile dökülmeyen cümleler…
Ki onlardı telefonun bir ucundan diğerine dokunan,
Sımsıkı sarılan.
Birkaç damla gözyaşıyla süslenen,
Kalbi güçlendiren, umudu yeşerten.
Yemek yiyebiliyor musun? İştahın yerinde mi?
En adi hareketi bile binlerce anlam tezgâhından geçiren,
Hitabeti doygun, merhameti saygın cümleler…
Varsa, sonunda varılamayacak kadar uzun bir yol,
Çıkılamayacak bir yokuş, kaldırılamayacak bir yük,
Anlıkta olsa hepsine meydan okuyan cümleler.
Baskı Sayısı | 1 |
Cilt Tipi | Ciltsiz |
Kağıt Tipi | 2. Hamur |
Sayfa Sayısı | 604 |
Yazar | Yıldırım Erkan Tavşan |