…Şimdilerde büyük şehirlerde, şatafatlı okullarda, kalburüstü ailelere mensup ergen öğrencilere ders verir. En ön sıraya yedi yaşında, bakır saçlı bir oğlan oturtur. Kirli yakasını düzeltip çatlak yanaklarını öper. En çok onu sever, onu çok sever… Ruhunun canlılığını, kalbinin heyecanını yıkık dökük bir öğretmen lojmanında bırakan genç bir kadının hikâyesi bu. Hayal Kıran; sizi Anadolu’nun kuytu bir köşesinde sönen umutlara, yiten hayatlara götürüyor. “…Çöpe kalem açmaya kalkan, kitaplığı aradığını bulamayarak kurcalayan çocuklara kaş çatarak baktı…Camdan dışarıyı izlemeye koyuldu. Ayazın salladığı kuru dallardan düşen karlar ve çatıdan sarkan upuzun buz saçakları, dehşetli bir manzara seriyordu önüne. Kötü bir duruma düşse, bunalsa, burada delirse kaçacak yeri yokmuş gibi geldi bir an. Sanki karlar çığlıklarını duyulmaz eder, koşmaya çalışsa bataklık misali içine çeker gibi geldi. Daldığı pencereden gözlerini çekti, önündeki çekmeceyi ne aradığını bilmeyerek karıştırdı…”
Tanıtım Metni