Hayatta kalmak ve yaşamak arasındaki farkın farkına vardığımızda varoluşumuza müdahale edebiliriz ancak. Para, şöhret, arkadaşlık, aşk, güç… Seçimlerimizi biz mi yapıyoruz? Ne olmak istiyorsak o mu oluyoruz? Hayat tesadüflerin eseri mi? İçine doğduğumuz çemberi kırarak seçenekleri çoğaltmak biraz da insanın diğer insanlarla nasıl ilişkilendiği ile ilgili değil mi? Desiré ve Helen’i izlerken sorularımıza da yanıt arayalım. “Bu kadınlar burada asla figüran değillerdi, kendi sahnelerinin başrol oyuncularıydılar. Ama herkeste bir geç kalmışlık, bir pişmanlık, bir yaşanmamışlık duygusu hâkimdi. Kendini düşündü. Yanındaki adama baktı. Hayata geç kalmış olmak ve seneler sonra salaş bir kahvede keşkelerini sıralamak istemiyordu.”