Ne yazık ki 21. yüzyılın ilk çeyreğinde komünizm adına olumlu söyleyebileceğimiz veya umutla bakacağımız bir gelişme genel anlamda yok. Sosyalizm veya komünizm adına hareket eden ülkelere veya kişiler-gruplar ve örgütlere baktığımızda, Küba hariç görünenler dehşet verici. 20. yüzyıla ait olan; bir işe dört elle sarılma, samimiyet, gerektiğinde bazı şeyleri feda etme konusu dâhil Marxizm’in abc’si olan tüm değerlerin yerine, kapitalist ve feodal anlayışlar konmuş bulunuyor. Özellikle de ‘dostlar alışverişte görsün’ misali görünüşte devrimci fakat dar ilişkileri içerisinde her türlü pisliğin içinde olanların bulunduğu bir çağdayız. Peki, bizi soktukları karanlık ve çıkışı olmayan bu dehlizden nasıl kurtulacağız? Buradan bir çıkış yolu var mı? Hemen hemen her ülkedeki devrimci mücadeleye ve komünizmin aldığı mesafeye baktığımızda, bu konuda karamsar olmamak elde değil! Komünizmin, ters kaplumbağa hâlinde debelendiğini ve ayakları üzerinde yükselmek için küçük de olsa bir itmeye ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Biliyoruz ki bu dev kaplumbağa, ayakları üzerine dikildiğinde, artık eskisi gibi olmayıp, Zümrüdüanka Kuşu gibi, tüm karamsarlıkları dağıtacaktır. Elinizde tuttuğunuz bu kitap, işte bu ivmeyi verme iddiasında. Bu ivmeyi sağlayan anlayışı, Marx ve Engels, Kutsal Aile adlı çalışmalarında ele alırlar. “Ele aldıkları Eugene Sue’nün ‘Paris’in Gizemleri adlı romanında suçlunun cezalandırılması yöntemine -ki Hegel de bu yöntemi dile getirmiştir- ilişkin olarak, ‘suçlunun hak ettiği cezayı kendi kendine vereceği daha insansal bir yöntemi savunur” (Kutsal Aile, Marx-Engels, sf.352, beşinci baskı, Sol Yayınları) İşte; ‘suçlunun kendi hatasını görüp hak ettiği cezayı kendine verebilme’ kültürüdür tüm ivme. Bu da ancak İÇSEL DEVRİM ile mümkündür ki bu kitap da bunu anlatmaktadır.
Tanıtım Metni