Jorge Semprun, iç savaş yıllarında ailesiyle İspanya’da Fransa’ya göç eder. Ancak Semprun ailesi orada hiç hoş karşılanmaz; kuşkuyla, küçümsemeyle bakılan İspanyol ‘kızılları’dır onlar. Bu serüven, o sıralar bir çocuk olan yazar için geride bıraktığı ülkeye ve ölmüş annesine dayanılmaz bir özlem, yeni tanıştığı Fransız kültürü ve insanına karşı bir çekinme duygusunu da birlikte getirir. Ancak, çok geçmeden, Fransız dili, Fransız şiiri, coşkulu bir tutkuya dönüşür ve genç Semprun, bu dilde yeniden doğar. Onu bir başka tutku daha beklemektedir: Paris. Bu büyüleyici başkenti keşfe çıkan delikanlı, aslında yaşamla tanışır. Anıtları, kitapçıları ve sokaklarıyla Paris, bu anılar kitabının başkahramanı gibidir. Paris sokaklarında, kafasında Rimbaud’nun ve Baudelaire’in şiirleriyle, Andre Gide’nin satırlarıyla dolaşır. Bu anı-romanda Jorge Semprun, çocuk yüreğinde sürgünün giderek büyüyen acısı, Fransız dili ve edebiyatına karşı giderek derinleşen sevdasıyla olduğu kadar, gençliğinden başlayarak gönül verdiği komünizmle de hesaplaşan bir aydın olarak karşımıza çıkıyor. Komünizme yönelttiği ince ve duyarlı eleştirinin gerisinde Avrupa’nın çalkantılı bir döneminin tanıklığını da buluyoruz. İspanyol asıllı yazar Jorge Sempron’un büyük bir açıkyüreklilikle kaleme aldığı Hoşça Kal Güzel Aydınlık, daha önce yayınladığımız Yazmak Ya da Yaşamak kadar iz bırakıcı, etkileyici bir kitap.
Tanıtım Metni