“Açlık, ebedi varlığını her yere bulaştırmıştı. Her türlü suç ve pislikle dolu dar, dolambaçlı sokaklar, diğer dar ve dolambaçlı sokaklara çıkıyordu. Bu sokakları paçavralar ve takke takmış insanlar dolduruyordu; hepsi de paçavra gibi kokuyordu. Etraftaki her şeyde hastalıklı bir görüntü vardı. İnsanlar bu vahşi görünümlü hâlleriyle bile, bir gün bu durumdan kurtulabilmenin hayaline tutunuyorlardı. Karamsar ve bunalmış olsalar dahi, gözlerindeki ışık hâlâ parlıyordu. Söylemedikleri şeyler yüzünden sımsıkı kapattıkları dudakları bembeyazdı; çatık alınlarındaki derin çizgiler, bir gün ucunda asılacakları ya da başkalarının asılacağını düşündükleri halatlara benziyordu.” 18 yıl süren mahkûmiyetin ardından Bastille Hapishanesi’nden çıkan Doktor Manette, sonunda kendisini öldü bilen kızıyla kavuşur. Birlikte Londra’da kurdukları mutlu yaşamları, Paris’ten gelen giyotinin keskin sesiyle yön değiştirecektir. Charles Dickens, Fransız Devrimi’nin diğer yüzünü anlattığı bu ölümsüz eserinde, İhtilal öncesi zulüm gören fakir halkın, bu travmanın etkisiyle nasıl zulmeden tarafa evrildiğini tüm vahşetiyle gözler önüne sermektedir. Bir tarafta öldürülenlerin öldüren olduğu, kanla yıkanan Paris sokakları; diğer tarafta yağmurla temizlenen umut dolu Londra sokakları: İki Şehrin Hikâyesi.
Tanıtım Metni