İnsan, sanatın her alanında yaptığı üretimlerle hem yaşamı zenginleştirir hem de iç dünyasının gizemlerini kamuya açık ederek ölümsüzleştirir. Sanat, bu bağlamda insan için birikimlerini geleceğe taşıyan, yaşama anlam ve enerji katan tılsımlı bir alandır. Bu tılsımlı alanı Türk edebiyatında en iyi kullanan yazarlardan biri de Tarık Buğra'dır.
Bu çalışmada Buğra'nın on bir romanı, Takiyettin Mengüşoğlu'nun İnsan Felsefesi eserinde belirlediği “insanın varlık şartları ve nitelikleri” temelinde değerlendirilmiştir. Bu yönelimin motivasyonunu Buğra'nın yazar olmaya karar verişinin temel nedeni olan insanı anlama ve anlatma çabası oluşturur. Bu çaba, Tarık Buğra'nın romanlarında geçmiş ve bugün ekseninde çok farklı insan hâllerini konu etmesine imkân vermiştir.
Kasabayı toplumun biyopsisi için en uygun mekân olarak gören Buğra'nın romanlarında insanın dramını, ezilişini, bunalımını, ihanetini, çıkmazlarını, tarihî serüvenini, dönüşümünü, aşkını, umudunu, mutluluğunu görmek mümkündür.
İnsana değerler üzerinden yaklaşan Tarık Buğra, romanlarında insanı anlamlı çalıştığında, tavır takındığında, toplumun değerleriyle bütünleştiğinde, ideleştirdiğinde, tarihselliğini kurduğunda, yüksek değerleri benimseyip özgür olduğunda kabul eder; bu değerlerden yoksun olduğunda ise kabul etmez.