Kimilerine göre şeytan bir tür halüsinasyondan, içteki acıların bir ürününden başka bir şey değildir. Eğer öyle yeğliyorlarsa, dünya onlara anlaşılması daha da güç görünüyor olsa gerektir çünkü insan dışında yaşayan başka hiçbir varlığın başına böyle halüsinasyonlar görmek gelmez. Diyelim ki bazen bardaktan taşıp dökülmüş bir içkinin Baltazar’ın parmağıyla masaya yayılmış çizgileri etrafında sıçraya sıçraya gezinen küçücük yaratık, varlığını ayyaşlığa borçluydu. Yine de hiçbir sonuç çıkmaz bundan. Yaşama sevincinin Baltazar’a geri geldiği günler oluyordu; sabanın ardında bir ıslıktır tutturuyor ve sonra ansızın içini bir fırtınanın alameti olan bir ürperti basıyordu. Kendisine belirlenen çemberin dışına birkaç adımcık atmayagörsün, yabancı bir güç onu gerisin geri dehleyiveriyordu. Evet, yabancı bir güç. Çünkü ızdırabını hiç de kendisinin bir parçasıymış gibi hissetmiyordu; mutlaka ki kendisi, derinlerde bir yerlerde, hâlâ hep saf bir sevinç olarak kalıyor; ona musallat olan şey, onu dışarıdan kuşatıyordu. Dehşet vericiydi çünkü umutsuz zamanlarında yaptığı akıl yürütmelerin o inceliği ve keskinliğini, kendisinin yapabileceği bir şeyden almıyordu; insanüstü bir görüş açıklığı mağlup ediyordu onu. Kendi gülünçlüğü― yaptığı muhasebelerin içine bir de o giriyor, orayı kaşıyordu tacizcisi. ― Demek ki şöyle, Baltazar’ım ― diyordu.― Bir hayat var. Milyonlarca insan milyon işle uğraşmakta, sense Surkont, Helena Yuhnieviç, toprak moprak, bir de şu, hımm, şu tüfekle olan iş, bunların hepsi ufak şeyler. Bunlar sana ne için verilmiş, peki? Bir yıldız gibi şurada, burada uyuyabilirdin. Ama demek, senin yatacak yerin bura olmalıymış. Ve artık asla ikinci bir kez de doğmayacaksın.Czeslaw Milosz
Tanıtım Metni