Günümüzün her anında istatistiklerle karşılaşıyoruz. İstatistikler artık günlük sohbetlerimizin bile içine girmiş durumda. Enflasyon oranları, işsizlik, borsada işlem gören hisse senetlerinin günlük değerleri, faiz oranları, döviz kurları, bütçe açıkları, dış borçlar, kişi başına düşen milli gelir, gelir dağılımı, günlük Covid-19 hasta sayıları, doktor başına düşen hasta sayısı, aşılanma oranları, yıllık opera seyircisi sayısı, kişi başına okunan kitap sayısı, televizyon dizilerinin izlenme oranları, elektrik faturalarına gelen zamlar sürekli olarak hepimizin gündeminde. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Spordan sanata, siyasetten bankacılığa, seçimlerden güvenliğe her alanda istatistiklerin ve sayıların kuşatması altındayız. İstatistiğin kapsamı öylesine genişledi ki, örneğin istatistik yöntemler kullanılarak Moliere’in bazı oyunlarının yazarının aslında Corneille olduğu ileri sürülebilmektedir (Şenesen, 2007: 2). Bir başka çalışmada Yaşar Kemal’in İnce Memed romanı istatistiksel yöntemlerle incelenerek yazarın üslup belirleyicileri, en sık kullanılan kelimeler ve cümle uzunluğu olarak ortaya konmuştur (Can ve Patton, 2004). Hiç akla gelmeyecek alanlarda bile kullanılan istatistiği öğrenmek artık yaşamsal önem taşımaktadır.
Böylesine sayıların kuşatması altında olduğumuz bir dünyada üstümüze gelen sayıların altında kalmamak için istatistik hakkında bilgi sahibi olmalıyız. Britanyalı politikacı ve eski başbakan Benjamin Disraeli, ‘Üç türlü yalan vardır: Sıradan yalan, kuyruklu yalan ve istatistik’ diyor. Disraeli haklı mıdır? Bazen evet. Ancak bir yalana inananların sayısı, yalanın söylenmesinden daha tehlikeli olabilir. Öyleyse istatistik bilirsek bu yolla söylenen yalanlara bizi inandıramazlar. İstatistik bilmenin ilk faydası da böylece ortaya çıkmış oluyor. Sayılara ne kadar hâkim olursak kandırılma olasılığımız o kadar az olur.
Basım Yılı | 2024 |
Baskı Sayısı | 1 |
Cilt Tipi | Ciltsiz |
Kağıt Tipi | 2. Hamur |
Sayfa Sayısı | 145 |
Yazar | Atilla Aydın |