Cezaevinde tutulmuş günlükleri kitaplaştırmak, “tarihe not düşmek” adına Ülkücü Hareket’in bilinmeyen bir cephesine ışık tutmak açısından önemlidir diye düşündüm. Çünkü adı hapishane olan o loş mekânlarda yaşanılanlar “bizim gerçeklerimiz” di.
İşte bu gerçekleri öğrenmeliydi genç nesil. Bu günlerden o günlere bakamıyorum bile. Hâlâ o günlerin ruh halini yaşıyor ve her an iliklerime kadar ürperdiğimi hissediyorum. Arkadaşlarımın da benden farklı olduğunu sanmıyorum.
“Biz ne için mücadele etmiştik ve ne olmuştu? Ulvi gayeler için verilen mücadelenin karşılığı hapishaneler mi olmalıydı?” şeklinde soruları sorarken, 12 Eylül yönetimi tarafından idam edilen arkadaşlarımızı unutmamanın da en büyük erdem olduğuna inanıyorum. Fakat gerçekten bütün bunlar olmalı mıydı? Ülkücüler hayatlarının en verimli çağlarında hapishanelere atılmalı ve ölmeli miydiler?
Ülkücü hareketin yükselişi, düşman odakların baskı ve şiddeti artırmalarına ve üç bin Ülkücünün şehit edilmesi, binlercesinin de zindanlara doldurulması ile önlenmek istenmiştir. Zaman içerisinde buna, hain emellerini gerçekleştirmekte kendilerine Ülkücüleri engel olarak gören bazı “devletlü”lerin bizi tesirsiz hale getirme ve yok etme çabaları da eklenmiştir. Güçlenmemizle orantılı olarak da gelecekte daha çok şeyler göreceğimizden eminim.
Basım Yılı | 2018 |
Baskı Sayısı | 21 |
Cilt Tipi | Ciltsiz |
Kağıt Tipi | 2. Hamur |
Sayfa Sayısı | 304 |
Yazar | Oğuzhan Cengiz |