"Lakin bir zaman sonra bir dişi kişisi geldi hayatıma, bana dünya ahirette bilmediğim diyarlardan, duymadığım dillerden, yemediğim yemeklerden, görmediğim hayvanlardan bahsetti; kimsenin erkek olmadığı, kimsenin kadın olmadığı, Mevlânâ’nın dediği gibi, doğru ve yanlışın olmadığı bir yerde buluştuk onunla, aşk üzerinden o kendisindeki benle, ben kendimdeki onunla ve ikimizin içinde konuşup duran tüm insanlarla birbirimizden arındık, ‘içimizdeki insandan kurtulduk’. Kendimi o gün küçük, minicik, şu çiçek üzerindeki bir böcek gibi iki parmak arasında canı pırtlatılacak kadar önemsiz ve bu önemsizlikten mütevellit bir o kadar yüce hissettim. Sonra sonra fark ettim, annemin bir adı varmış, bir kadınmış annem, sevilmek isteyebilirmiş ve yine de babamla onca sene geçirmiş. Eve döner dönmez anneme adıyla hitap ettim, bakakaldı suratıma, kimden bahsettiğimi o da anlamadı, bir yerlerde, bir zamanlar ‘anne’ ya da ‘hanım’ değil de başka bir şekilde sesleniyorlardı ona, ruhuna bir isim üflemişlerdi, doğduğunda dedesi ezanla kulağına okumuştu ama belli ki zalim zamanla kendisi dahi unutmuştu. ‘Kader’ dedim bir akşamüstü anneme, o mutfağın tüllü perdesinden sızan loş ışıkta, bembeyaz ve çamaşır suyu kokan tezgâhın üzerinde, bembeyaz ve çamaşır suyu kokan elindeki soğanı, bıçağı bıraktı, başı önünde, siyah saçları terden alnına yapışmış, iri, ela gözlerini araları kir tutmuş fayanslardan ayırmadan, kırık ve sigaradan çatallı bir sesle, ‘Kader’ dedi, ‘Kader’ dedim, sarıldım belinden annemin, annemin de sarılınacak bir beli vardı."
Tanıtım Metni