Kapının öteki yüzünde bıraktık kırılmışlıklarımızı, hıçkırıklarımızı, heyecanlarımızı, sevinçlerimizi ve hüzünlerimizi. Bir başımıza acılar denizinde çırpınıp durduk, zamansız ayrılıklar yaşadık en acısından. Dilimizin ucuna gelip de söyleyemediklerimiz ya da söyleyip de pişman olduklarımız kapının öteki yüzünde kaldı. Sonraya bıraktıklarımızı kapılar ardına hapsettik. Sevgiler, umutlar, buruk bakışlar ve sahte alkışlar kaldı öteki tarafta. Kabuk bağlamayan, günden güne ilk günkü gibi derin acılar veren yaralarımız da kapıların öteki yüzünde kendi kaderine terk edildi. Umut bahçesinden bir tutam sevgi, birkaç demet neşe, bir yudum mutluluk toplayabilmek için kapıların açılması gerekiyordu. Kilitliydi kapılar oysa. Halbuki insan, doyasıya yaşamalıydı hayatı. Hem de iliklerine kadar… Yağmurlarda ıslanıp, taş duvarlara yaslanıp güneşin gökyüzünü kızıla boyadığı vakitlerde içine çekmeliydi hayatı son zerresine kadar. Hayaller kurarken hayatı yaşamaya geç kaldık. Kendi yalnızlığımızda kavruldukça kapının öteki yüzünde başkalarını bir başına bıraktık. Artık mehtaba çıkmanın, yıldızları hayran hayran seyretmenin, şarkıların ritmine kendini kaptırmanın ya da geceye şiirler söylemenin hiçbir hükmü yok. Kendi kendimizin katili olup kendimizi kapının öteki yüzünde karanlıklara gömdük. Yalnızlık, kapılar ardında bir zemheriye dönüştü günden güne. Savrulduk bir hazan yaprağı gibi oradan oraya. Kapı aralığından içeri süzülmek vardı halbuki.
Tanıtım Metni