Ağlamaktan konuşamayan iki kardeşin arkasından yaklaşan Hrant Dink, kollarından tutarak ikisini de ayağa kaldırdı. Hrant da ağlamış, gözleri kızarmıştı. “Yeter artık ağlamayın. Bak birbirinizi buldunuz. Bir daha da kaybolmayın çocuklar,” dedikten sonra ikisini de tulumbanın başına götürüp su çekti. İki kardeş ellerini yüzlerini yıkadılar. Hep birlikte öğle yemeğine gittiler. Yemek sırasında iki kardeş yan yana oturdu. Yemekhanedeki herkes iki kardeşe bakıyordu. Garo ve Filomen için ise birbirlerinden başka kimse yok gibiydi. Yemekten sonra bahçeye çıktılar. Kampın çocukları etraflarını sarmıştı. Fransa’dan gelen dört gazeteci de bahçedeydi. Gazeteciler kampta kalıyor ve gazeteleri için bir yazı dizisi hazırlıyorlardı. Kampın çocukları ardı ardına sorular soruyordu. Kimi de hiç kardeşi olmadığı için kıskandığını söylüyordu. Garo en sevdiği yerde en çok aradığı kişiyle olmaktan mutluydu. İki kardeşin buluşması herkesi önce ağlatmış sonra da çok mutlu etmişti. Kampta bir bayram havası mı vardı yoksa Garo’ya mı öyle geliyordu? Kuşlar bile bir başka ötüyordu bugün. Bu gece kardeşiyle kalmasına izin vermeleri de ayrı bir mutluluktu.
Tanıtım Metni