Yüzyıllardır bu topraklarda süregelen bir davanın adıydı namus davası... Sadece kadınlara özgü olduğuna inanılan bu yüzden de kendilerini üstün gören erkeklerin üstüne söz söyledikleri, hatta uğruna kan döktükleri bir davaydı bu. Namusun nasıl korunması(!) gerektiğine dair kuralları da yine kendilerince içlerinde vicdan kırıntısı olmadan koymuşlardı. Töre... Hiçbir vicdanın kabul etmediği fakat uğruna namus cinayetleri işlenilen töre de neyin nesiydi? Kimin için haktı bu töre? Kadını belli kalıplara sokan, aldatmaktan çekinmeyen ve bunu ahlaksızlık olarak görmeyen, baştan sona bayağılık kokan hiçbir vicdanda geçmeyen kurallardı bunlar. Kadının her davranışına bir kulp takan ama 14-15 yaşındaki "çocuklara" göz dikmeyi kendilerine hak görenlerin töresiydi aşikâr... Peki, kadının her fırsatta değersizleştirildiği, erkeğin ise doğru yanlış fark etmeksizin yaptığı her harekette yüceltildiği bir yerde namustan bahsedilebilir miydi? İşte tüm bu sorular içerisinde düşmüştü törenin ellerine Gülnaz. Kurtarılmayı bekleyen yüzlerce çocuktan biriydi sadece... Ailesi de kahrolurken bağlamışlardı ağızlarını töre diye... Babası çaresizlik içinde yüzerken bir cümle dokunmuştu içine. "Yazgıyı insanın kendisi değiştir." demişlerdi. Acaba değişir miydi kendi kızının da yazgısı?
Tanıtım Metni