Bir Fars atasözü der ki: “O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini; çocuktur, onu eğitin, yetiştirin. O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini; cahildir, ondan uzak durun. O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini; belki uykudadır, onu uyandırın. O ki, biliyor ama biliyor bildiğini; bilge kişidir, onu takip edin.” Kendini Bil… İnsanlık tarihinde birçok düşünür bu sözün üzerinde durmuş. Platon’un hocası Sokrates söylemiş önce. Mevlânâ demiş sonra: “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.” Yunus Emre, “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır,” demiş daha sonra. Ebû Saîd el-Harrâz, “Nefsinde olanı bilmeyen Rabbini nasıl bilebilir,” demiş. Bu söz tasavvufta, “Nefsini bilen, Rabbini bilir,” olarak geçmiş. İncil’de, Luke 17:21, “İnsanlar da ‘işte burada’ ya da ‘işte şurada’ demeyecekler. Çünkü Tanrı’nın egemenliği içinizdedir,” şeklinde çevrilir. Bütün bilgeler, kadim dinler hep aynı şeye işaret eder: İçine bak! Zira kendini bilmek, kendini tanımak öylece boş bir eylem değildir. Bir tekniktir. Üzerinde ustaca çalışılması gereken bir tekniktir. Hayat boyu sürecek bir öğrenimdir. Bir anlık kendini gözlemleme, hayat amacını anlama ve ilerleme durumu değildir. Bu bir zanaattır. Bu kitap seni buna davet ediyor işte. Bu arayışa. Kendini kendine yaklaştırmaya. Uzaklara bakarken, gözünün önünden geçip giden şeylerdedir belki de en önemli yanıtlar. Bakmaya tenezzül etmediğin yerde, hayatının cevapları gizlidir belki de. Hiç bakmadığın yöne bakmaya, hiç dinlemediğin sesleri dinlemeye, hiç düşünmediğin yerlere doğru yolculuk etmeye hazır mısın?
Tanıtım Metni