Kişisel verilerin korunması hakkı günlük yaşantımızın her alanında karşımıza çıkmakta¬dır. Bankada, hastanede, internet alışverişinde. Kişisel verilerin korunması hakkı her ne kadar ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra bireyin devlet karşısında korunması amacıyla ortaya çıkmışsa da günümüz teknolojisinin gelmiş olduğu noktada bireyin diğer bireyle¬re karşı korunması gerekliliği doğmuştur.
Bireyin sağlık hakkı, en temel haklardan olup anayasal güvence altındadır. Birey bu hakkını kullanırken özel hayatın gizliliğinin, mahremiyet hakkının korunmasını istemek de en doğal hakkıdır. Bu nedenle de hassas veri kapsamında yer alan sağlık verileri diğer bir tabiriyle tıbbi verilerin korunması büyük önem arz etmektedir.
Tıbbi müdahale bireyin vücut dokunulmazlığına karşı gerçekleştirilen bir eylem olması sebebiyle kural olarak hukuka aykırıdır. Tıbbi müdahaleyi hukuka uygun hale getiren nedenlerin başında ise aydınlatılmış onam gelmektedir. Hekimin aydınlatma yükümlülü¬ğü ile sır saklama yükümlülüğü ince çizgilerle birbirinden ayrılmıştır. Hekim, hastanın özerklik hakkını kullanabilmesi için aydınlatılmış onamını almalı, ancak hassas veri kapsamında yer alan tıbbi verilerin korunması için sır saklama yükümlülüğüne de riayet etmelidir. Uygulamada ise hastanın yaşı, sosyo-kültürel durumu, ayırt etme gücüne sahip olup olmaması gibi nedenlerle hekimin uygulanacak tıbbi müdahale ile ilgili olarak kimi aydınlatacağı ve kimin onamını alacağı hususunda ikilemde kalması kaçınıl-mazdır.
Bu çalışmada; öncelikle kişisel verilerin korunması ve kişisel veri türlerinden hassas veri kategorisinde yer alan tıbbi veriler incelenmiş, hasta ve hasta yakınlarının aydınlatılması esnasında tıbbi verilerin korunmasının önemi ele alınmıştır.