Küresel ekonomi kendi avantaj ve dezavantajlar yumağı ekseninde dönerken, her ülke aynı zamanda ekonomik, siyasi, sosyal ve toplumsal içsel sorunlarının yörüngesinde de yol almaktadır. Ülkeler, artık kendi iç gelişmelerine yönelik politikalardan daha çok, küresel kaynaklı gelebilecek olası değişimlere göre politikalar üretmek için çaba göstermek zorunda kalmaktadırlar. Üstelik söz konusu ülkeler birde gelişme yolunda veya geri kalmış, dünya ticaret pastasındaki payları oldukça düşük, enerji ithal bağımlısı, aynı zamanda da düşük teknolojiye dayalı üretim yapabilir konumdalarsa, okyanus ortasında motorları stop etmiş gemi misali, dışsal temelli esen her türlü rüzgardan etkilenmekten başka çareleri kalmadığı için, tüm içsel politikalarını global sistemin isteğine göre dizayn etmekten başka alternatifi bulunmamaktadır.
Asıl sorun, bir ülke bölgesel, ekonomik, jeo-politik, demografik ve beşeri sermaye faktörleri gibi kendi iç dinamiklerini kullanarak ayakları üzerinde doğrulmaya çalıştığında, gelişmiş ülkeler tarafından boyunduruk altına alınmaya çalışıldığında ortaya çıkmaktadır. Çünkü dünyada demokrasi, refah, insan hakları, barış ve huzur ortamının sağlanmasına yönelik tüm eylem, söylem ve arzular, ancak ABD, Almanya, İngiltere, Fransa gibi birkaç ülkenin ve bunların kuyruğuna takılanların çıkarına olduğunda işletilmekte, diğer ülkeler söz konusu olduğunda ise görmezden gelinmektedir.
