Kadınların hiçbir haklarının olmadığı, seslerinin kısıldığı erkek egemen bir cenderede kendi seslerini buldukları, özgürleştikleri bir dünyadır Kızıl Manastır. Yalnızca kadınların ayak basabildiği Menos Adası’ndaki bir masal diyarı; dostluk, karşılıksız sevgi ve dayanışmayla var olunan şefkatli bir yuvadır. Maresi, Kızıl Manastır’a on üç yaşındayken, Açlık Kışı’nda gelmiş; kendini, açlıktan ölen kardeşinin acısıyla baş etmesini sağlayan çocuklara ve kitaplara adamıştır. Yıllardır tehlikelerden uzak güvenli ve huzurlu bir yaşamın hâkim olduğu manastırda her şey Maresi için de manastır halkı için de olağan akışında sürerken bir gün küçük bir gemi, kirli giysileri içinde, bedeni yaralarla dolu bir genç kızı adaya getirir: Kardeşinin öldürülmesine tanık olduktan sonra evinden kaçarak manastıra sığınmıştır Jai; ürkek ve sessizdir. Manastır, bedenindeki ve ruhundaki yaraları iyileştirecektir ama zulmünden kaçtığı adamlar ona ulaşmaya çalışmaktan vazgeçmeyecektir. Kırmızı Manastır'ın kadınları ve genç kızları, tüm güçlerini ve kadim bilgilerini kullanacakları fırtınalı günlere yaklaşırken, artık Jai’nin en yakın dostu olan Maresi de kendi kâbuslarıyla, en derin, en karanlık korkularıyla yüzleş- mek zorunda kalacaktır. Finlandiya Gençlik Edebiyatı Ödülü’nü kazanan Maresi – Kızıl Manastır Günlükleri, yaşadığımız dünyanın yalın ama acımasız gerçekliğini fantastik bir dünyanın içinden gösteren, fakat umut ve direnme gücü aşılamayı da ihmal etmeyen etkileyici bir feminist roman. “Kızıl Manastır’ın adını duymuştum, annemin ve teyzelerimin arada bir söyledikleri ninni ve şarkılarda. Erkeklerin olmadığı zamanlarda söylenirdi bunlar. Hep masal diye düşünmüştüm. Çok gerçek dışı gelirdi kulağıma. Yalnızca kadınların olduğu, erkeklerin giremediği bir yer. Nasıl yaşarlardı ki? İşlerini nasıl görürlerdi? Erkeksiz bir kadının hiç olduğu öğretilmişti bana.”
Tanıtım Metni