Düşünüyorum da kendimi Samuel Beckett'e yakın buluyorum! Bak hele! Ayşegül Yüksel'in incelemesini okuduktan sonra, bu benzerşirliğe daha çok inanır oldum. Her şeye karşın, yaşamayı sevmesem de, yaşamaya katlanacağımı sanıyorum. Ölümün birdenbireliğinden korkmadığımı utangaç sesle söyleyebilirim. Sürünmekten korkuyorum, hem de dayanılmaz biçimde. Ortak kanı da bu heralde. Kiminle konuşsam, ölümün de hayırlısından söz ediyor. Yergiye, komediye yatkındım eskiden. Daha doğrusu kara mizaha. Şimdilerde o türden de sıkılır oldum. Kalemin ister istemez boz, karanlık yollara sapmakta. Mızıkalı Yürüyüş ve Kara Tren'de otobiyografi biçiminin kendi türsel gereklerine de uyulmamıştır. Başlangıç değil, çoğu belirsiz olan başlangıçlar vardır: Notların başlangıcı, yazımın başlangıcı, anlatıcının yaşamının karanlık bırakılmış başlangıçları... Süren değil, parçaları olan bir yaşam vardır sanki ortada. Ama kendi yaşamını otobiyografi biçimine sahip bir kurmaca olarak mı sunuyordur Bener, yoksa otobiyografiyi andıran bir kurmaca mı yazıyordur? -Orhan Koçak- Tanıtım Metni