Bir Tanrı’ya âşık olduğunuzda taşa dönüşebilir, kinin ve intikamın yıldırımlar düşürdüğü denizlerde acı içinde kıvranarak can verebilirsiniz. Deniz Atasoy, hiç şüphesiz cehennemin kor alevlerini üzerinde taşıyan bir şeytan, Tanrıların ölümcül güzelliğiyle onurlandırılmış bir fani, meleklerin el değmemiş saflığını barındıran safir mavisi gözlere sahip bir kalp kırandı. Ne şeytandı ne de bir Tanrı. O, ölümsüz bile değildi, fakat acıtan bir güzellikle sonsuza değin ödüllendirilmişti. Mücevher’i günbegün yakan, alevden çemberlerin tam ortasına düşüren bir adamdı. Tek bir sözüyle can alabilen ve bağışlayabilen bir adam… Deniz, asla dokunmamanız gereken bir ateşti. Mücevher; tenini, ruhunu ve kalbini tereddütsüz Deniz’in kanla yıkanmış altın avuçlarına bıraktığında her şey için çok geçti. Geri dönmek için, karşı koymak için, ikisini de yakıp kül eden bu oyunu bitirmek için çok geçti. En çok da yaşamak için çok geçti. Deniz’in geçmişi; karanlık sırları, kefaleti henüz ödenmemiş günahları dirilttiğinde Kehribar’ı sonsuza dek Safir’den ayırdı. İblis meleği, Safir, Kehribar’ı gömmüştü kan kokan kasvetli toprağa. Safir, Kehribar’ı unutmamaya yemin etti, tıpkı iblis gibi. Melek can verdi, kötülükle kutsanmış iblis için. Kehribar bir daha asla bulunamadı saklandığı harabelerin arasından. Ve Mücevher, Deniz’de kayboldu. Sanki hiç var olmamış gibi…
Tanıtım Metni