“… Düşünerek kalktı oturduğu yerden. Hemen alt başındaki Koca Oluğun suyuna indi. Yüzünü yıkamak için eğildi. Berrak suda yüzünü gördü. Bir süre suyun aynasında kendini seyretti. Gözleri kocamandı. Yanakları çökmüştü. Sakalları dağınık ve düzensiz duruyordu yüzünde. ‘Hey gidi Mülazım hey! Şaka maka bayağı yaşlanmışsın sen.’ dedi içinden. Sonra: ‘Hayatın savaşmakla geçti. İlk gençliğin 93 Harbinde kaldı. Sonra atan kalbinin ritmini değiştiren Hatice için savaştığın Gelibolu anıları. Ardından Maraş yılları, Zeytun isyanı, Şinasi ve Sarin, Divan-ı Harp, Emine, Cebel-i Bereket, Küçük Ağca Bey. Şimdi de savaşın en büyüğü olan varoluş yok oluş savaşı. Kutsal isyan. Vatanı düşmanlardan kurtarma, yani Kurtuluş Savaşı! Bu savaşı kazanmadan ölmek yok sana!’ sözleri, yankılandı suyun yüzünde. Anıları daha fazla deşmek istemedi. Sağ elinin parmaklarıyla suyu dalgalandırdı. Yüzü dalgalara karışıp Koca Oluğun içinde kayboldu…” Roman, hayatının bir bölümünü Balkanlarda, bir bölümünü de Anadolu’nun kurtuluş mücadelesinde savaşarak geçiren Mülazım Hüseyin Bey’in fırtınalı yaşamını anlatıyor. İçinde, heyecanlı bir aşk var. İttihat ve Terakki’den Kuvayı Milliye’ye kadar uzanan vatan sevgisinin ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ödünsüz, sürükleyici mücadelesi var. Büyük bir merak ve heyecanla okuyacaksınız!
Tanıtım Metni