Zekâtın, teşrî sürecinden başlayarak Emevi ve Abbasi dönemlerine kadar devlet eliyle toplanıp ayette belirtilen sarf yerlerine dağıtılan önemli gelir kaynaklarından biri olduğu bilinen bir husustur. Ancak Hz. Osman’ın hilafeti döneminde zekât kapsamında olan malların zahirî ve batınî olarak ayrılması, batınî malların zekâtının mükelleflere bırakılması, zekâtın daha sonraki dönemlerde yavaş yavaş devlet elinden çıkarak, mükelleflerin yaptığı gönüllü malî bir yardıma dönüşmesi açısından kırılma noktası olmuştur. Bu durum mükelleflerin zekâtlarını dağıtıp dağıtmama hususunda özgürce hareket etmesine zemin hazırlamıştır. Sonraki dönemlerde de zekâtın dağıtımı günümüzde olduğu gibi tamamen mükellefin irade ve vicdanına bırakılmıştır.Bu çalışmada ilk dönemlerde olduğu gibi ülkemizde de zekâtın kurumsallaşmasının önemine vurgu yapılarak yeni bir model önerisinde bulunulmuştur. Önerilen bu model ile sistemli bir organizasyonla var olan zekât potansiyelinden daha geniş kitlelerin pay almasının sağlanması hedeflenmektedir. Böylelikle zekât, zengin ve fakir arasındaki gelir farkının azalmasında ve yoksullukla mücadelede daha etkin bir rol üstlenmiş olacaktır. Ayrıca zekâtın devlet tarafından organize edilmesi durumunda harcama kalemlerinden olan Âmil, Müellefe-i Kulûb, İbni Sebil ve Fî Sebîlillâh sınıflarının da dağıtılan zekâttan pay alma imkânı sağlanmış olacaktır.
Tanıtım Metni