Bozkırın kuzeyinden kopan bir rüzgâr, ölü çalıları kuru köklerinden kopararak yanmış cesetlerin üzerindeki külleri savurdu. Kana, çürümüşlüğe, çamura bulanmış savaş meydanını geçti, tüm şiddetiyle kavak ağaçlarını silkeleyerek güneye doğru yol aldı. Uğultusu uzun süre kesilmedi. Kar tüm soğuğuyla geliyor, kötü zamanların habercisi, ansızın bastırıyordu. Ağaçlarda kalan son yapraklar da dökülüyordu işte! Umut hiç olmadığı kadar uzaklara göçüyordu. Bir tanrının yasını kim nasıl kaldırabilirdi? Binlerce kişinin kederi, gökyüzü kan ağlasa geçmezdi. Yürekler kırgın, çaresiz ve tarifsiz bir acıyla burkuluyordu. Rüzgârın uğultusuna bir kadının ağıtı karıştı. Yaralanmış, kana bulanmış dizler toprağa düştü, kahırla sıkılan yumruklar taşları dövdü, kara kanatlar toprağa değdi, kıyafetler yırtılıp yas bağı yapıldı, sakallar bağlandı, avuçlar sarıldı. Suyun yaratıcısı hiç hatırlanmamak üzere unutulacaktı. Ağıt rüzgâra karıştı, rüzgâr ağıda. Lagün'ün yası, ilk kar yere değerken başladı.
Tanıtım Metni