19. yüzyılın “çoklu kriz” ortamında, yetim veya dul kalan, eşleri tarafından terk edilen ya da başka bir nedenleyalnız yaşamak zorunda kalan kadınlar, sadece ekonomik zorluklarla değil, aynı zamanda ahlaki ve toplumsalyargılarla da mücadele etmek zorundaydı. Bu kadınlar, orta sınıf ahlak anlayışının en derin korkularından birinitemsil ediyordu: Ya başıboş dolaşan, toplumsal düzeni tehdit eden "kurtlara" dönüşeceklerdi ya da "kuzular" gibikorunmaya muhtaç, her an yozlaşmaya açık kurbanlar olarak kalacaklardı.Bu kitap, Osmanlı’da kadınların yalnızlığının nasıl algılandığını, sosyal yardım kurumlarının insani kaygılar kadarahlaki kontrol mekanizması olarak nasıl işlediğini ve terk edilen kadınların nasıl damgalandığını ele alıyor. Evlilikdışı ilişkiler, gayrimeşru çocuklar ve toplumun gözünde “düşmüş kadın” algısı etrafında şekillenen bu anlatı,bireysel trajedilerle toplumsal kaygıların nasıl iç içe geçtiğini gözler önüne seriyor.Gülhan Balsoy, arşiv belgelerinin yanı sıra 20. yüzyıl başlarında kaleme alınan Refet ve Gayya Kuyusuromanlarında Avare Kadınların devlet ve toplum arasında nasıl hayatta kalma mücadelesi verdiklerini incelikliyaklaşımıyla gözler önüne seriyor.
Tanıtım Metni