Ölüme hiç bu kadar yakın olmamıştım. Soğuk nefesini hissetmiştim ama bana dokunamamıştı. Tarifi mümkün değil. İçinden bir şeyler kayıyor. Buz gibi oluyorsun. Tıpkı ölmüşsün gibi. Sonra Azrail ile pazarlığa giriyorsun. O, "Daha çok erken, daha var," diyor. Sen, "Bir an önce," diyorsun. O anda pazardan elma almak kadar kolay, parayı veriyorsun ve alıyorsun. En zoru canını alma bölümü. Azrail defalarca soruyor, "Hazır mısın?" diye. En fazla üç keresine kesin evet diyorsun. Dördüncü evet biraz daha kısık ve kararsız çıkıyor. Sonra düşünmeye başlıyorsun, ‘Değer mi?‘ diye. Kimin için gidiyorsun, kimin için bu zor kararı veriyorsun? Değer mi diyorsun, bir hiç için. Gözlerin bir küçülüp, bir büyüyor. İntikam ve vicdan duygularınla mücadeleye giriyorsun. Sonunda ikisi de kazanıyor. Vicdanın yaşamayı, intikamın ise yapacak daha çok şeyin olduğunu söylüyor. Sonra sonra aynı şeyler bir sonraki ölmek isteme kararına kadar devam ediyor. Araya nefret duygun giriyor, Mücadele duygun giriyor, pes etmek istiyorsun, onu intikamın destekliyor: "Hayır, şimdi değil," diye. Kin duygun baskın çıkınca intikamın yine devreye giriyor... Bütün duyguların kavgasına uzun süre devam ederken, daha önce erken gelen Azrail, tekrar geliyor ve, "Artık zaman geldi," diyor. "Hazır mısın?"