Reena bir an ağlamakla, kahkaha atmak arasında gidip geldi. Yaşadıkları inanılmaz şeylerdi. Oğlu Rehan iki yıldır her gece rüyasında aynı adayı görüyordu. Rehan’ın anlattıklarına göre, adada yaşayan insanlar eski bir uygarlığa ait gibiydiler. Bu adayı bir kral yönetiyordu ve Rehan kendisinin bu kralın soyundan geldiğini iddia etmeye başlamıştı. Kralın ilahi güçleri olan bir de yüzüğü vardı ve yüzük sayesinde bazı garip ve korkunç varlıklara hükmedebiliyordu. Sırlılar denilen bu korkunç varlıklarsa yüzüğün peşindeydiler. İşin en tuhaf kısmı ise, bu yüzük üç yıl önce trafik kazasında kaybettiği kocası Rahul’ün parmağından hiç çıkartmadığı yüzüğün de ta kendisiydi. Sırlılar, eşinin ölümünden sonra ortadan kaybolan yüzüğü bulması için oğluna sürekli baskı yapıyorlardı ve Rehan, Sırlılar denilen bu varlıklardan ölesiye korkuyordu. “İnsan psikolojisi yarısı suyla dolu, çok derin ve karanlık bir kuyuya benzer Reena. Dipte ne olduğunu görmek çok zordur. Ancak kuyuya inersen suyun aslında berrak olduğunu görebilirsin. Ben iki yıldır bu kuyuya iniyorum ama su hâlâ çok karanlık. Bu da bana bilimin ötesinde bir şeyle uğraştığımızı düşündürmeye başladı. Belki artık Rehan’a inanmaya başlamamızın zamanı gelmiştir. Hatta doğaüstü güçlerin var olduğunu kabul etmemiz belki de çözümün anahtarıdır.”
Tanıtım Metni