Düşünceli ve duygusal bir beyne; duygusuzluğu, hiçliği, yalnızlığı öğretemiyordum. O beni hep vurdum duymaz, alıngan, kendi halinde yaşayan biri olarak görüyordu. Oysa yitik bir ülkenin en kalabalık şehriydim ben; bütün sokakları yalnızlığa, bütün kaldırımları karanlığa çıkan. Hayatımda yolları ve gözleri hiç unutamıyordum. Yürüdükçe azalan mesafeler gibi, düşündükçe daha da bir derinleşiyordu kalbimde ki insanlar. İstemeden onların kokularını, bakışlarını, küçük küçük dokunuşlarını alışkanlık haline getiriyordum. Takvim yaprakları herkesten bir, benden iki şey götürüyordu. Onun niyetine su içiyordum mesela, yemek yiyordum, özgürce yaşasın diye nefes alıyordum… ‘Şaire Ayrılık’ romanı; aşkı, siyaseti, ihaneti ve çeşitli entrikaları psikolojik bir düzlemde ele alan, askeri darbelerle örselenmiş Türkiye’ nin kadim yazgısına eleştirel bir dille vurgu yapan, memleket sorunlarını ve kirli oyunları gerçek hayattan alınmış karakterle analizeden; evrensel bir dille yazılmış, aşk, umut, intihar ve gözyaşı kokan müstesna bir eser.
Tanıtım Metni