"Dereye atılmış bir avuç ince saman çöpünü düşünün. Acaba bu çöplerden bazıları bazen durgun, bazen hızlı ve çağıltılı akışlarla darmadağın olduktan sonra hiç yan yana gelmez mi? Denize varmadan önce veya vardıktan sonra..."1915 yılında Ardahan'daki bir mağarada bir taşa nakşedilen bir aşk şiirinin, yetmiş yıl sonra Fehmi ve Almula'nın akıllara durgunluk veren bir raslantıyla tanışmalarına vesile olmasıyla başlayan bu öykü, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Ardahan - Ahıska hattında kayıp bir belgenin peşinde var olma mücadelesinin yanı sıra ölümün kol gezdiği o coğrafyada birbirine tutunan sevdalı yüreklerin, sınırları aşan derin bir aşkın da tarihsel bir izdüşümü. Okuyucu, tarihi bir serüvenin içinde insana ait her olguyu; aşkı, nefreti, fedakârlığı, bağlılığı, ihaneti yazarın incelikli dokunuşlarıyla hissediyor. Tarihin o siyah beyaz renklerine farklı renkler eklenmiş büyülü bir atmosferde,Dikran, Alyoşa, Meryem ve diğer kahramanlarla olayların içinde nefes nefese sürükleniyor...Bir şiirle başlayan ve bu şiirin yolculuğunda tarihin bilinmeyen yönlerine meltem gibi dokunan harika bir serüven... O şiir ki sonsuzluğa karışsın diye bir mağaranın duvarları arasına saklanmıştı aslında. Ama öyle acı, öyle tatlı, öyle güzel bir hikâyesi vardı ki belki de o mağaranın gönlü elvermedi gizli saklı kalmasına.Vuslata erenler, hicrana düşenler, aynı serüvenin içinde yan yana...Saman çöplerinden bazıları okyanusta birbirine birkaç defa kavuşuyor...
Tanıtım Metni