Süreyya savaşın izlerinden kurtulmaya çalışan, anılarını kuytularına gömmüş bir kadındır. Zorluklarla ve ambargolar altında yetiştirdiği kızı, üstün başarısıyla Süreyya’yı istemeden de olsa kederlere salar. Derinlerinde saklı küflü anılar canlanır ve yaşadığı dehşet acıları tekrar belleğinde ve benliğinde hisseder. Bu kitapta ülkesel ve kişisel tarihin birbirine dolandığı acılar girdabında Süreyya’yı bekleyen inanılmaz olaylara tanıklık edeceğiz. Pervin Ulual, romanında bizleri savaşın soğuk yüzüyle baş başa bırakıyor; insanların hayatlarında hem sosyolojik hem de psikolojik olarak ne derin izler bıraktığını ve bu izlerin hortlayışını gözler önüne seriyor.“Sokaklarda henüz biten savaşın izleri! Geçtiği kimi yerlerde, gözlerine, kum torbalarından oluşturulmuş mevziler, camları kırılıp dökülmüş, kurşun deliklerinden kalbura dönmüş binaların yansıması düşüyordu. Onlara bakınca burnuna barut kokusu geldi. Ölümü hatırladı bir kez daha, kıyısından nasıl geçtiğini. Köşeyi dönerken kahvehanede oturan yaşlı adamlar sohbet ediyordu: “Nerelisiniz siz?” diye sordu ön dişleri dökülen ihtiyar adam. Herkes birbirini merak ediyordu.”
Tanıtım Metni