Tek kişilik bu panayır serüveninde binlerce direniş, sınav, binlerce yıkılış, yokoluş ve “mim” ile yeniden bir doğuş var. Her panayır tek kişiliktir aslında ve hepimiz kendi panayırımızın soytarısı, kralı/kraliçesi, seyircisi, hokkabazı değil miyiz? İç alemimizin yangınları telaşları değil midir günümüz-de gecemizde devinen ve dilimize düşen? Ve her esaret, kendi asaletini de bünyesinde taşımaz mı? Kimi zaman parmak uçlarından yıldızlar dökebilecek kadar maharetli ve cömert, kimi zaman hayatın rutinlerini, işleyişini ukala ve hırslı bulacak kadar farkındalıklı bir ruhun başındaki ağrı, o baş ağrısındaki tasada açan çiçek bu şiirler. Bir bakıyorsunuz Edip Cansever, bir bakıyorsunuz Cahit Sıtkı... Zaman zaman Nazımane, kimi zaman Gülsitane... Bu kitaptaki şiirler, kendi varlığının da ötesindeki yangınları, acıları tüm benliğinde duyumsayan bir ruhun samimice ve özgün bir tavırla kendini ifade etmesi. Hile de yok, hurda da. Gün ışığına, aşka, dostluğa, insanca olana, sevgiye, kendi halindeliğe, küçücük sevinçlere kucak açan çiçekler bir demet olmuş da düşmüş önümüze. Dillendirilemeyen yaraların sözcüklere sığınmış hali, “Küstüm Çiçeği”nin barışma arzusu bu kitap! Hepimizin içinde tek kişilik panayırlar döner durur. Bir yanar bir söner ışıkları. Bunu böyle özgün bir biçim ve eyvallahsız bir üslupla sunmak hoşluğun âlâsı olmuş. Panayırlarımız maalesef çoğu kez tek kişilik zaten. Şiir ve şairin “Tek Kişilik Panayır”ı sizi bekliyor.
Tanıtım Metni